Kuşkusuz her ülkenin bir sinema tarihi vardır Bu elbette belgelerle saptanır O yıllardaki adıyla sinematograf yani sinemanın dünya üzerindeki resmi tarihi belgelere göre 22 Aralık 1895 olarak bilinir İki Fransız genci Louis ve Auguste Lumièr kardeşlerin Paris'te Capucines Bulvarı'ndaki Grand Cafe'de düzenledikleri bir gösteriyle dünya sinemasının resmi tarihi doğar
Sinemanın Türkiye'ye girişi ise çeşitli kaynaklara göre Yıldız Sarayı'nda ve halka açık gösterilerle başlar Örneğin Romanya uyruklu bir Polonya'lı Sigmund Weinberg'in Galatasaray dönemindeki Sponeck adlı birahanenin salonunda düzenlediği halka açık film gösterisi bu konuda en sağlam kaynaklardan biridir Ve bu film gösterisinin tarihide 1897'dir
Türk Sinema Tarihinde Dönemler
1910 - 1930 DÖNEMİ
1914
1908 yıllarından başlayarak çeşitli kentlerde halka açılan sinema salonları gösterilerini yabancı uyruklu ve Türkiye'de ki azınlıkların egemenliğinde sürdürürken devreye Cevat Boyer'le Murat Bey'ler girer Ve Şehzadebaşı'nda Milli Sinema adı verilen "ilk Türk sineması" açılır (19 Mart) Ardından İstanbul Sultanisi'nde film gösterileri düzenleyen Şakir Seden'le Fuat Uzkınay Sirkeci'de lokantacılık yapan Ali Efendi'yi (Öztuna) ikna ederek ikinci Türk sinemasının açılmasını sağlarlar (6 Temmuz) Ve sinemaya Ali Efendi adı verilir Çünkü Ali Efendi bu kuruluşun asıl büyük hissedarları olup Şakir ve Kemal Seden kardeşlerin de amcalarıdır
IDünya Savaşı'nın başladığı günlerde yedek subaylığını yapan Fuat Uzkınay Türk sinema tarihinin ilk filmini çeker Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı adını taşıyan ve tarihi anısı olan bu film 150 metre uzunluğunda bir belgeseldir Ve işte 14 Kasım 1914'le Türk sinemasının gerçek doğum tarihi gerçekleşir
Bir yıl sonra (1915) Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın emriyle Merkez Ordu Sinema Dairesi kurulunca Türkiye'de sinemayı tanıtma konusunda büyük katkıları olan Sigmund Weinberg de bu kurumun başına getirilir Yardımcısı da Fuat Uzkınay'dır Weinberg savaşla ilgili ve Türkiye'yi ziyarete gelen imparatorların gezi belgesellerini çekerken bu ara Enver Paşa'yı ikna edip öykülü uzun film denemesine de girişecekti
Dönemin en çok tutulan tiyatro oyunu Leblebici Horhor'u çekmeye başladıktan bir süre sonra oyuncularından birinin ölmesiyle film yarım kaldı İkinci öykülü filmi olan Himmet Ağanın İzdivacı'nın ise oyuncuları Çanakkale Savaşı nedeniyle askere alınınca bu denemesi de ilkinin akıbetine uğradı Ancak Ordu Sinema Dairesi Başkanlığı'na getirilen Fuat Uzkınay yarım kalan Himmet Ağanın İzdivacı'nı savaştan sonra (1918) tamamladı
1917
Müdafaa-i Milliye Cemiyeti sinemanın ilk yıllarındaki askeri nitelik taşıyan ikinci kuruluşuydu Belge filmi yönetmeni olarak kurumun başına getirilen Fuat Uzkınay bu yönde çalışmalarını sürdürürken cemiyet ilk kez öykülü filmlere de el atar Ve öykülü filmlerin çekimi o yıllarda 20 yaşlarında bir gazeteci olan Sedat Simavi'nin çabalarıyla gerçekleşir Genç Simavi'nin yönetmenliğini yaptığı Pençe'yle Casus Türk sinemasında yarım kalmadan çekilen ilk öykülü filmlerdir
1919
Bu yıl yalnızca iki öykülü film çekildi Mürebbiye ile Binnaz Her iki filmin yönetmeni Türk tiyatrosunun kuruluşunda büyük katkıları olan 62 yaşındaki Ahmet Fehim'di Ve oyuncuları da Raşit Rıza Samako Behzat Butak Hüseyin Kemal Gürmen gibi tiyatro sanatçılarından oluşuyordu Kadın oyuncuları ise Mm Kalitea Eliza Binemeciyan ve Bayzar Fasulyeciyan'dı
1921
Dönemin ün yapmış güldürü sanatçısı olan tiyatrocu Şadi Fikret Karagözoğlu Bican Efendi Vekilharç adlı 22 dakikalık kısa filmiyle Türk sinemasında ilk güldürü tipini yaratır Bican Efendi Mektep Hocası ve Bican Efendinin Rüyası ise giderek bir diziyi oluşturur Bu konulu üç kısa filmin yönetmen ve baş oyuncusu ise Karagözoğlu'dur
Ali Efendi yeğenleri Şakir ve Kemal Seden kardeşlerle yeni bir "aile ortaklığı" girişiminde bulunup "Sinema İşçileri Şirketi"ni kurarlar Yabancı filmleri yurda ithal etmek amacıyla kurulan şirket çalışmalarını 1928'li yıllara kadar sürdürür
1922
1916 yılından beri Almanya'da oyuncu ve yönetmen olarak film çalışmalarını sürdüren tiyatrocu Muhsin Ertuğrul'un yurda dönüşü ve ilk özel yapımevi olan Kemal Film şirketinin kuruluşuyla Türk sinemasında yeni bir dönem başlar Kemal Film şirketini ve Eyüp'teki Feshane Fabrikası'nın bir bölümünde (dikimevi atölyesi) Kemal Film Stüdyosu'nu kuran Kemal ve Şakir Seden kardeşlerdir Sinema ile ilgili ilk deneyimlerini yurt dışında gerçekleştiren Muhsin Ertuğrul; Kemal ve Şakir Seden kardeşlerle yaptığı işbirliği sonucu bu özel yapımevi adına iki film çeker; İstanbul'da Bir Facia-i Aşk (Şişli Güzeli Mediha Hanımın Facia-i Katli) ve Boğaziçi Esrarı (Nur Baba) İkincisi olaylı bir filmdir Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun romanından sinemaya uyarlanan Nur Baba'nın çekimi sırasında Bektaşiler film setini basarlar Olaylar çıkar Bektaşiler filmin aleyhlerine çekildiği yanıltmacasıyla kışkırtılmışlardır Ancak polisin olaya el koyması sonucunda çalışmalara devam edilir
1923
Muhsin Ertuğrul tek adam olarak Türk sinemasında kurduğu egemenliğinin başlangıç yıllarındadır Ve birbiri ardına üç film çeker İlki Halide Edip Adıvar'dan uyarladığı Ateşten Gömlek'tir Kurtuluş Savaşı'nı konu alan bir ilk filmdir Türk sineması adına bir diğer özelliği de Ateşten Gömlek'te ilk kez Türk kadınlarının oynamasıdır Ve böylece Cumhuriyet'in ilanının (1923) Müslüman Türk kadınlarına çalışma özgürlüğü tanıması sonucu Bedia Muvahhit ve Neyyire Neyir'le yeni bir dönem açılır Leblebici Horhor ve Kız Kulesinde Bir Facia Ertuğrul'un 1923 yılında çevirdiği diğer iki filmdir
1924
Muhsin Ertuğrul bu kez bir filmle yetinir Peyami Safa'nın aynı ismi taşıyan romanından uyarladığı Sözde Kızlar'ı çektikten bir yıl sonra (1925) Rusya'ya gidip film çalışmalarına orada devam eder
1928
1924 yılında sinema işletmeciliğine başlayan İpekçe Kardeşler bu kez film yapımı için bir şirket kurarlar Adı İpek Film olan kurum Türk sinemasının ikinci özel yapımevidir Yurtdışından dönen Muhsin Ertuğrul bu yeni şirketin ilk filmi olan Ankara Postası'nın çekimine başlarsa da filmi bazı nedenlerle ancak bir yıl sonra (1929) bitirir Aynı yıl çekime başladığı Kaçakçılar'a geçirdikleri bir kaza sonucu oyunculardan birinin hayatını yitirmesiyle ara verilir Ve film de gene ertesi yıl (1929) tamamlanır..